
Çocukları Travmatize Eden Gerçek Ne?
Hayatta mutsuz, gergin, öfkeli bir anne kadar travmatize edici çok az şey vardır.
Oysa anneler, çocuklarının travmatize olmasından en çok korkan kişilerdir.
Bu korkuyla onları sürekli “korumaya” çalışırlar:
Arkadaşlardan, öğretmenlerden, komşulardan, akrabalardan…
Ama en büyük travmalar dışarıdan değil, içeriden gelir.
Travmayı en çok yaşatanlar, çocuğu en çok sevenler olabilir:
Anne-babalar.
Çocuklar, onlara nasıl davranıldığı kadar, anne-babanın kendine nasıl davrandığını da izler.
Eğer anne kendine kötü davranıyorsa, yorgunsa, sürekli mutsuzsa, bastırılmış öfkesiyle dolaşıyorsa, çocuk bunu içine çeker.
Anne çocuğu korumaya çalışırken, kendi çözülmemişliğini çocuğa devreder.
Travmadan bu kadar korkarken, aslında onu üretmeye başlarız.
Çocuk üzüldüğünde hemen dış dünyayı düzeltmeye çalışırız:
“Kim seni üzdü? Öğretmen mi? Diğer çocuklar mı? Oyuncağını mu almadılar?”
Ama esas olan, çocuğun duygusuna eşlik etmektir.
Çünkü çocuklar sadece başkalarının davranışlarından değil, bizim duygularımızla ne yaptığımızdan öğrenir.
Çocuk ağladığında hemen susturmaya çalışırız.
Ama çocukların da ağlamaya, bağırmaya, deşarj olmaya, üzülmeye hakkı vardır.
Anne ya da baba olarak yapmamız gereken şey, onu hemen mutlu etmek değil,
yanında kalabilmek.
Eğer bir olayda çocuğunuz üzülüyorsa, önce çocuğunuzla, sonra kendinizle ilgilenin.
Çünkü bazen çocuğun yaşadığı hayal kırıklığına biz bile dayanamıyoruz.
Oysa hayat onu üzecek.
Biz her şeyi çözerek değil, onun duygularına alan açarak en çok destek oluruz.