Bedenimizde ve ruhumuzdaki fazla yükler bizi yorar. Evimizdeki fazla eşyalar bizi bunlatır. Gereksiz ağırlıklardan, fazla eşyalardan kurtulmamız lazım ki daha dengeli ve daha hızlı olabilelim. Tamam bir şekilde ağırlıklarımızdan kurtulduk ama en güzeli en baştan ağırlaşmamak. En başta kilo almamak, evi dağıtmamak, gereksiz eşyalarla doldurmamak, sadeliği korumak.
Sinirlerimizin yıpranmasına, tahammülümüzün azalmasına neden olan psikolojik yükleri konuşalım. Psikolojik yükleri en çok gönül yorgunluğu şeklinde hissederiz. Üzerimizde bir ağırlık vardır. Ne yaptık da yorulduk anlayamayız. Fiziksel olarak yorulmadığımız halde ruhen yorgun hissediriz. Böyle zamanlarda kimseyi görmek istemeyiz. Yorganı başımızdan aşağı kapatıp uyumak isteriz. Kimselerin olmadığı ıssız bir yerde bir kaç gün geçirmeyi hayal ederiz. Adeta ıssızlık özlemi çekeriz. Peki nasıl oluyor da alıp başımızı ıssız diyarlara kaçmak isteyecek kadar kendimizi, ruhsal enerjimizi tüketiyoruz.
Dış dünyadan zihnimize doğru akan veri akışı var. Gözlerimizle görüp kulaklarımızla işittiğimiz her şey zihnimizin bekleme odalarında düzenlenip ayıklanmak üzere dikkatimizi bekliyor. Aslında yorulman şey dikkatimiz. Bu nasıl oluyor? Çok fazla izliyor ve dinliyoruz. Ses olsun diye açık bıraktığımız televizyonun bizi yormadığını sanıyoruz. Ya da sürekli çalan müzik sesi. Sevdiğimiz insanlarla mesajlaşmak, görüntülü konuşmak ya da buluşup sohbet etmek. Bu süreçleri yönetemediğimizde, enerjimizi çok hızlı tükettiğimizde her şeyden ve herkesten kaçma isteği kaçınılmaz olacaktır.
İlk olarak insanlarla bir araya geldiğinizde dinlediğiniz kadar konuşuyor musunuz? Kendinizi olumlu ya da olumsuz anlamda ifade ediyor musunuz? Eğer bir ortamda düşüncelerinizi açıkça ortaya koymuyorsanız o ortamdan yorgun ayrılırsınız. Hoşlandığınız şeyleri de ifade edin. Diyelim bilmediğiniz bir şey öğrendiniz, daha önce tatmadığınız bir lezzetle tanıştınız. Olumlu geri bildirim verin. Teşekkür ederim, bunu bilmiyordum,
İlk defa duydum, tattım, öğrendim… Bununla beraber katılmadığınız noktaları da belirtin. Biri sizinle ilgili bir yorum yaptı diyelim. Tam olarak öyle değil, ben öyle düşünmüyorum, bu söylediğine katılmıyorum gibi cümleler kurmaktan çekinmeyin.
İkinci olarak temasların süresini sınırlamaya çalışın. Bazen bir arkadaşınızı davet etmek istersiniz ama uzun oturmasından, çok konuşmasından korktuğunuz için görüşmezsiniz. Zor biliyorum ama bu aşabileceğimiz ve aşmak zorunda olduğumuz bir zorluk. En arzulanan beraberliğin bile bir doyum noktası vardır. Orada muhabbete ara vermek gerekir. Özellikle muhabbetin en tatlı yerinde geri çekilmeyi öğrenirsek, bu konuda pratik yaparsak insanlarla olan münasebetlerimizden yorgun ayrılmadığımızı görürüz.
Üçüncü olarak zaman zaman gözlerimizi ve kulaklarımızı dinlendirmeliyiz. Bazı ortamlarda kaçınılmaz olarak bulunmamız gerekebilir. Hadi bana müsaade diyemeyebiliriz. Böyle durumlarda gözlerimizi biraz kapatmak, kapatamıyorsak sabit bir nesneye bakmak kurtarıcı olabilir. Kulaklık takarak dış dünyadaki seslerden uzaklaşabiliriz. Şapka, güneş gözlüğü gibi aksesuarlar da görüşümüzü sınırlandırarak bizi uyaran fazlalığından koruyabilir.