Psikolojik sağlamlığı “travmatik olayları atlatma becerisi” olarak düşünebiliriz.
Ancak atlatmak demek, etkilenmemek demek değildir. Bu insanlar gamsız, düşüncesiz, umursamaz da değildir. Dayanıklı insanların da canı yanar, onlar da üzülür ve psikolojik semptomlar gösterebilirler. Onların etkilenmediğini düşünürüz çünkü Onlar hayatın içinde yapılması gerekenleri yapmaya devam ediyorlardır. Hayatlarının belli bir yönü vardır. Yaptıkları işlerle gurur duyarlar ve hayata sundukları katkıyı anlamlı bulurlar.
Bir öğretmen düşünün. “Öğrencilerime ne verebilirim? Onların hayatına nasıl katkıda bulunabilirim. Öğrencilerimin bana ihtiyacı var.” Diyerek okula gidiyor.
Bir doktor düşünün. “Hastalarımın bana ihtiyacı var. Anlamlı bir iş yapıyorum.” Diyerek hastalarına bakıyor.
Bir anne düşünün. Çocuklarımın kahvaltısını hazırlıyorum, onları parka götürüyorum, yüzme kursuna götürüyorum. Çocuklarım için ne yapabilirim, onaların büyümesine başka nasıl katkılar sağlayabilirim” diye bakıyor. Çocuk büyütme amaçları nettir ve bu amaç değer veriyorlardır. Amaçlarını değerli ve anlamlı bulan insanlar yaptıklarını görev gibi yapmazlar, zevk alırlar. Yaptıkları iş aradan çıkartılması gereken bir şey değildir.
Herkesin anlamlı bir mesleği yok. Ben bir odada oturuyorum ve sadece telefonlara bakıyorum. Kasiyerim, muhasebeciyim. Viktor Frankl “hayat benden iniş yapmış olduğum alanı doldurmamı istiyor” diyor. Mevki makam hiç önemli değil.
Sizin hayatınızdaki küçük önemsiz bir ayrıntı diğerinin hayatında büyük etkiler yaratabilir. Ben de işte bir garsonum ne olacak. Canınız sıkkındır, siparişi unutursunuz. Belki de o aile için o yemek çok önemli . Bir baba ilk defa ailesiyle gelmiş ve sizin özensizliğin o insanların iple çektiği o akşamı rezil edebilir.
Yani, yaptığı işle insanların hayatına sunduğu katkıyı fark eden insanların morali daha yüksektir. İş hayatında yaşadıkları sıkıntıları daha kolay atlatırlar.
Öte yandan yaptığı şeyi sadece iş olarak görenler, mecburum, yapmak zorundayım, para kazanmam lazım diyenler strese daha meyillidir.