Gerçek mutluluk sandığımız şey bizim için bazen eş ruhunu bulmak, bazen sahil kasabasında bir restoran açmak, bazen de Hindistan’da bir manastıra kapanmak olabilir. Kendimizi boşlukta ve kaybolmuş hissettiğimiz için yola çıkmışızdır, evimizi yurdumuzu aramak için… ama şimdi yoldan o kadar uzak ve kaybolmuş durumdayızdır ki, bulduklarımızı sahici sanmak, inanmak zorundayızdır.
Ama gerçek çok geçmeden kendini gösterir. Eş ruhumuzun şerefsizin teki olduğunu
fark ederiz, restoran işinden hiç anlamadığımızı ve sahil kasabasında yaşamanın buralarda tatil yapmaya hiç benzemediğini görürüz. Yaşadığımız hayal kırıklıkları artık bir toplu mezara ihtiyaç duyacak kadar çoğaldığında yapacak çok da bir şey kalmamıştır. Dibe vurmuşuzdur. Depresyonun eşiğinde olanlar başköşedeki intiharın soluğunu hissederler. Hemen arka kapıdaysa kayıplarının acısını unutturacak uyuşturucular vardır ve o kapıdan görünen yeni bir kaçış planı çok cazip gelebilir.
Alkol, gece hayatı, saplantılı seks, alışveriş ya da tam tersi rotada din, tasavvuf, tarikatlar, yoga, kişisel gelişim. Ama bu noktada dine dönüş bile çoğu zaman şekilden ibarettir. Din ya da kişisel gelişim kaçışın bir parçası haline gelir. Ettiği tüm dualara rağmen hala acı çektiğini gören kimseler hayal kırıklığıyla ve “Allah benim yanımda değil” isyanıyla diğer rotaya kolayca geçiş yaparlar, yani pırıltılı bir dünyaya. Özetle yüzleşme yoksa sığındığınız her şey eninde sonunda hayal kırıklığı doğuracak birer uyuşturucu olmanın ötesine geçemez.
Uzun ince bir yoldayım,
Yürüyorum gündüz gece,
diyor Aşık Veysel.
Hayatta iyi kötü bir yol tutturmalı insan. Hayat denen şu yolda yoldan çıkmamaya gayret göstererek sürmeliyiz aracımızı. Daha kestirme oldukları umudu veren ama bir o kadar da bilinmez ve güvenilmez yolların davetkarlığına kapılmadan, tahrik edici, baştan çıkartıcı yan yollara zaman zaman girsek de ana yoldan çok da uzaklaşmadan devam etmeliyiz.
“Allah doğru yoldan ayırmasın”
“Bir yol tutturmak”
“Kötü yola düşmek”
“Allah yolunu açık etsin”
“Yoldan çıkmak”
Ne çok atasözü ve deyimimiz var yolla ilgili. Sözlüğe bakmadan ilk aklıma geliverenler bunlar.
Bazen korkular, bazen karşılanmamış ihtiyaçlar bazen de haz peşinde olmak bizi yoldan çıkarır. Ne yapmamız gerektiğini biliriz ama içimizdeki arzu, korku ya da ihtiyaç o kadar büyüktür ki doğru olanı yaparsak öleceğimizi düşünürüz.
Bazen de hayat çok sıkıcı gelir, birbirine benzeyen günler içinde dümdüz bir ovanın sıkıcılığında yol alıyoruzdur sanki. O zaman başka yollar aramaya başlarız. Sıkıntıdan kurtulup isteklerimize kavuşacağımız beklentisiyle yoldan çıkarız. Yolun iç taraflarında bulacağımızı düşündüğümüz şekerlemelerin hayalinin cazibesi bizi kışkırtır.
Ara sıra herkes yoldan çıkar ama bazıları yoldan çok uzaklaşır ve ormanların derinliklerine doğru yol alır. Bir merkezde ruhunu sabitlemeyen her insan zamanla kendinden uzaklaşır ve kaybolur. Sonrasında karşılaştığı her zevk adacığında, kendisini bulduğunu sanır.
Ruhsal bir merkeze sahip olmak ve davranışlarımıza hep o merkezi referans alarak ayar vermek kişiliğimizin dağılmasını önler. Bir merkeze sahip olmak önemlidir. Ülkelerin merkezleri vardır: başkentler.
Şehirlerin merkezleri vardır ve bu merkezi simgeleyen bir meydan, heykel ya da bir sembolle kendini belli eder. İzmir’in saat kulesi, Paris’in Eyfel kulesi gibi.
Vücudumuzun bir merkezi olduğu gibi, ruhumuzun da bir merkeze ihtiyacı vardır. En geç ergenlik döneminde ailemiz ya da okulumuz tarafından elimize verilen bir rotaya sahipsek biraz daha şanslıyızdır. Hayat yolculuğunda başımız sıkıştığında, zor zamanlarda bize dayanak olacak toplumsal, ahlaki değer yargıları, bir şeylere inanmak, yolumuzu bilmek ruhsal bir merkeze sahip olup kendimizi sabitlemek önemlidir. Oradan oraya rüzgarın önündeki yaprak misali savrulmak istemiyorsak bu hayata kök salmak zorundayız.
Örneğin otuz yaşına geldiğimde iki çocuk sahibi olmak istiyorum gibi bir niyet sizi doğru yolda tutar. Niyetlendiğimiz her şey gerçek olacak demek değildir ama pozitif niyetlerimiz bizi kötü niyetli insanların emellerinden uzak tutar. O zaman bizim hayatımızı çalamazlar. Niyetlerimiz gerçekleşemese de, başka insanların niyetlerine alet olmaktan bizi korur. Hiç kimse bizi kullanamaz.
Hayat tam olarak planladığımız gibi olmasa da en azından yolumuzda yürümeye devam ederiz.. kimse bizi yolumuzdan alıkoyamaz, zamanımızı çalamaz.
Biri sizi kullanıyorsa sorumlusu sizsiniz. Biri sizin hakkınızı yediyse sorumlusu yine sizsiniz. Hayatınızı çalıyorlarsa sorumlu zaten sizsiniz.
Kararlı ve net olun, ne istediğinizi, gerçekten neye ihtiyacınız olduğunu iyi bilin. Hangi duygu, düşünce ya da arzular sizi yolunuzdan çıkarıyor? İhtiyaçlarınızı, heveslerinizi başkalarından önce siz fark edin.
Yoldan çıkarıcı şeylerin cazibesine kapılmamanın yolu kendini bilmekten geçer. İnsanlar size masallar anlatır. Masalların cazibesi müthiştir ve inanmak isteriz. Hepimizin inanmaya ihtiyacı vardır. İnsan birilerine, bir şeylere inanmadan yaşayamaz. Kendi içinizde görüşünüz bulandıysa netliğinizi kaybettiyseniz size anlatılanlarla sürüklenirsiniz. Her söylenene inanır her denileni yaparsınız. Özellikle aşk ilişkileri içinde, size yapılan kötü muamelelere katlandığınızı fark ettiğinizde, çoktan terkedilmiş ya da çok şey yitirmiş olursunuz.
( 03.09.2013)
Psikolog Tülay Kök
0533 815 33 54