Kötülük yapmakla kötü biri olmak arasındaki çizgi şudur. Kötülük yapan biri ne yaptığının farkındadır. Yaptığı kötülüğün dokunacağı bir vicdanı hala vardır ve sağlamdır. Eğer kişi yaptığı kötü eylemlerin sorumluluğunu alır, yaptığından dolayı pişman olur, üzülür ve hatasını telafi etmeye çalışırsa vicdanı yara almaz. Kalbini böylece temiz tutabilir. İnsanların kalbi hata yaptıkları için kararmaz. Ama bazen hata yapan insan içine düştüğü utanç duygusunun eziciliğinden kendini kurtaramaz. “Olabilir hata yaptım” diyemez. Kendine bu hakkı veremez. Hata yapmanın çok korkunç olduğuna inanır. Oysa korkunç sonuçlar doğuran şey hata yapmak değil, hata sonucu oluşan mağduriyetleri onarmamaktır. İnsan kabul etmediği şeyi nasıl onarabilir ki? Mağdurların öfkesi hatadan ziyade yapılan hata sonrası takınılan tutumlardır. Utancından kaçmak için hatasını daha büyük kuvvetle reddeden insan o sırada mağduru her şeyin esas sebebinin sistem, diğerleri, hava durumu, yoldan geçen kedi ve hatta kurbanın bizzat kendisi olduğuna inandırmaya çalışarak kendi vicdanıyla olan son bağları da kopartmış olur. Bu yaptığı işe yarar da suçun sorumluluğundan kurtulabilirse utançtan ve sorumluluktan kurtulabileceği kısa yolu bulduğunu sanar. Kısa vadede hem kendinden, hem durumların yarattığı sorumluluktan kaçar. Yeterince ilgilenmediği kalbinin giderek karardığını anlayamaz. Şu an hiç bir bedel ödemeden yürüttüğü hayatın rehaveti içinde mağdur ettiği diğerinden gelen ne varsa kapalıdır. Bu denge bozulmasın, ne olursa olsun diye düşünür. Oysa kalbine doğru yürüyen herkes bir gün mutlaka uyanır.
Kötüye dönmüş bir insanın artık kötülük yapmasına gerek yoktur. Onun ruhundan sızan her şey kötüdür. Aklıyla şöyle söyler: “Benim niyetim iyi, çabalıyorum, seni seviyorum, beraber mutlu olalım, hiç bir kötü niyetim yok”. Buna gerçekten inanır, iyi olduğuna. İyi şeyler düşünüyordur. Sevdiğini ve sevdiklerinin iyiliğini istediğini düşünüyordur. Ama sadece varlığı bile insanları huzursuz ediyordur. İnsanların ondan neden kaçtığını, bu kadar iyiliğine rağmen neden istenmediğini anlayamaz. İyi kalpli insanlar bir, iki belki on yıl inanır. Er ya da geç bir gün herkes uyanır. Bir gün herkes kendine yalan söylediğini anlar. Ama işte dedim ya. Eğer insan yalan söylediyse her şey çözülür. Ama hayatı yalansa, kendi yalansa, kendinden çıkan en doğru söz için bile kimse ona inanmaz. Doğru söylüyordur evet. İyilik yapıyordur evet. Anlayamaz. Neden böyle? İşte bu noktada en başa dönen ve en başta yapması gerekeni yapacak kadar cesur insanlar bu cendereden çıkabilir.
Yani demem o ki. Kalbini hiç bozmayacaksın. İlk seferinde diyeceksin ki “ben kötü bir şey yaptım”. “Senin yüzünden yaptım” diyerek sıyrılıp çıktığın her durumda “benim yüzümden” diyerek işlemediği suçun acısını çeken insandan özür dileyeceksin. “Senin suçun değil, sinirle ağzımdan çıktı”.
Yaptığımız iyiliğin de kötülüğün de farkına varmak dileğiyle.