Konuya dikkat çekmek için yapılan etkinliklere şiddet gören kadınlar, bu kadınların yakınları, hiç şiddet görmemiş olanlar, ünlü insanlar, sanatçılar, politikacılar ve erkekler destek veriyor. Ama kadına yapılan şiddet hız kesmiyor ve hatta artarak devam ediyor. İşte bu beni çok düşündürüyor. Bir yerlerde bir yanlışlık var gibi geliyor. Evet… Kadına şiddetle mücadele kampanyalarında bir yanlışlık var.
Kadınlar neden şiddet görüyor.
Kadına şiddetin nedenlerini açıklayan iki temel bakış açısı var. Bazılarına göre sebepler kadından kaynaklanıyor, bazılarına göreyse erkekten.
Bir tarafta, “Kadın akıllı olsun kendini dövdürmesin” diyenler, diğer tarafta “erkek öfkesini yensin hayvanlık yapmasın” diyenler.
Bu bakış açısına göre mutlaka bir tarafın suçlu olması gerekiyor. Oysa ki biz suçlu aramıyoruz. Suçlu yoktur, her zaman döngü vardır. Sorunlar etkileşimlerin sonucudur.
Yani ne erkeklere hayvan diyerek, ne de kadınlara akıllı olun diyerek bu sorunu çözebiliriz.
Kadın dayak yiyor ve biz kadını kurban olarak gösteriyoruz. Bir tarafta ezen zalim öbür tarafta ezilen mazlum var.
Sorunu çözmek istiyorsak ilk adım kurbanı ortadan kaldırmaktır. Kurban ilan edilen, mağdur gösterilen taraf daha çok zarar görür.
Kurban olarak ilan ettiğiniz kadının elindeki güç giderek azalır, zalim olarak gösterdiğiniz erkeğin gücü giderek artar. Aradaki uçurum giderek büyür. Mağduriyet üzerine kurulu sorun çözme yöntemleri bir tarafı hep çocuk bırakır pasif kılar, mağdur taraf başına gelen sorunla ilgili sorumluluk almaz, kurtarılmayı bekler.
Sorunu çözme sorumluluğu ilk önce sorun yaşayan kişiye aittir. Mağduriyete yapılan vurgu o kişinin yaşadığı sorunu çözme gücünü elinden alır. “Sen mağdursun, sen dur, biz seni kurtaracağız, bunu sana yapan bir hayvan, hep onun suçu” demek, sorun yaşayan kişileri çözüm yöntemlerine karşı kör ve edilgen kılar.
Erkeksen öfkeni yen demek sorunun tüm çözümünü erkeğe yıkmak, kadını mağduriyetin güvenli kucağında daha da aciz bırakmak demektir.
Ve gerçek şudur ki;
hayatta kimse kimseyi kurtaramaz. Kadını güçlendirmek adına yapılan her tür etkinlik, düzenlenen kampanya, söyleşiler, konferanslar ünlülerin, sanatçıların politikacıların destek verdiği çalışmalar kadını daha da acizleştirir. Dans edenler, dayak yemiş kadın makyajı yapanlar, afişler hazırlayıp güzel söz söyleyenler… Bu yapılanların kadını koruyacağına inanıyor musunuz? Ben inanmıyorum çünkü rakamlar ortada.
Kadın cinayetlerinin başta gelen sebepleri ve oranları şöyle:
Ayrılık, boşanma, kıskançlık, erkeğin isteğinin yerine gelmemesi, reddetme, kadının kendi kararlarını vermek istemesi gibi nedenler kadın cinayetlerinin nedenlerinin büyük çoğunluğunu oluşturuyor. Madde bağımlılığı, hırsızlık ve işsizlik sorununun kadın cinayetlerindeki oranıysa yüzde on.
Anlayacağınız kadın cinayetlerinin sebebi çok büyük oranda kadının kanunlarla kendisine verilen hakları kullanmak istemesi. Kadın diyor ki; “ben kendi kararlarımı kendim verebilirim, seni boşamaya ve başka birini sevmeye hakkım var, seni reddedebilirim, senin her dediğini yapmak zorunda değilim. Ben seninle eşitim ve kanunlar bana bu güvenceyi veriyor.” Kanunlar kadına bu hakları veriyor ama, kadın haklarını kullanmaya kalktığında kanunların gücü kadını korumaya yetmiyor. Bir anlamda 300 km ile giden arabanız var ama yollar 50 km hızdan fazlasına izin vermiyor. Bu yolda arabanın hızını denemek isterseniz takla atıyorsunuz.
Öncelikle kadına verilen hakların kadınlar tarafından özgürce kullanılabileceği toplumsal bir zemine ihtiyacımız var. Medyanın, entelektüellerin, devletin aile politikalarının birinci görevi kadınları, hakları konusunda sürekli bilinçlendirmekten önce, bilinçlenen kadının kendisine verilen hakları kullandığında şiddet görmeyeceği, canından olmayacağı ortamı hazırlamaktır.
Toplumdaki erkek yapısını göz ardı ederek kadına pompalanan bilgiler, tavsiyeler, öğretiler, kadınların tutumlarında değişiklikler yaratıyor. Ancak bir tarafa hak verirken diğer tarafa eğitim vermiyorsunuz.
Bir tarafı kayırarak ve buna pozitif ayrımcılık diyerek, öteki tarafı daha da öfkelendirirsiniz. Bir tarafın haklarını genişletirken ve güçlendirirken, diğer tarafı da sorumlulukları konusunda bilinçlendirmelisiniz. Bir taraf değişip gelişirken öbür tarafı en başında suçlu ve hayvan ilan ederseniz, sorunlar içinden çıkılamaz bir hal alır.
Bu tür değişimler ya eğitimle olur ya da çok fazla kurban vererek. Görünen o ki sosyal politikalarımız kurban vererek bu savaşı sürdürme niyetinde.