Bir rüya…….
Hızlı yapılan kocaman bir inşaattayım. İçini geziyorum. Sonra çıkmam gerekiyor. Girdiğim yerden değil de öbür taraftan çıkayım diyorum. Dar bir merdivenden çıkıyorum. Karşıma ustabaşları çıkıyor. Merdiven kovasında alçı işleri yapılıyor. Ayakkabılarım batacak diye sıkılıyorum. Sıra sıra bana yol veriyorlar.Geniş bir alana geliyorum. Kapı pencere yok. Çıkışı bulamıyorum. Yine bir şef geliyor bana yardım etmek için. Bir düzenek var. Numaralı dişlilerden ve vidalardan oluşuyor. 1 ve 81 numaralı parçaları çıkarınca bir anahtar oluşuyor. Alyan anahtarı gibi. Yangın çıkış kapısını açıyor ama daracık bir yangın çıkış kapısı. Bir açıyorum ki gökdelen gibi yükseklerdeyim. Acaba binaya bir semtten girip başka bir semtten mi çıktım diyorum.
Herkeste bir iş telaşı var. Karşıma bir kadın oturuyor, sonradan da yanına bir adam geliyor. Devamlı olarak büfe bölgesiyle ilgili konuşmak istiyorlar. Şef de onları tersleyip duruyor. Puzzle gibi parçaları kutu gibi bir şişenin içine sıralı bir şekilde yerleştirmeye çalışırken elimden sarı, çıkmış pis görünen bir diş karşıda oturan kadının önüne düşüyor. Kıvırcık salatası gibi bir şey. Elimi uzatıp almaya çalışıyorum. Karıştırıyorum alıyorum. Kadın korkuyor, izah ediyorum. O dişi almam lazım, puzzle’ı tamamlamam lazım ki buradan çıkabileyim diyorum.
Tıpkı az önce okuduğunuz rüyanın sahibi gibi kendimizi bir yerlere sıkışmış hissediyoruz ve kaybettiğimize inandığımız puzzle parçamızı bularak bu sıkışıklıktan kurtulacağımızı umuyoruz. Oysa ki bu dünyada öyle bir parça yok. Bir parçası eksik olarak bu dünyaya gönderilmiş puzzle’lar gibiyiz.
Rüyanın sahibi kadın şöyle demişti: “Kendimi bir konuda eksik hissediyorsam sanki her şey bitiyor, çok mutsuz oluyorum. Hayatımda her şey tam gibi gözüküyor, bir ailem, iyi bir işim, beni seven bir kocam, sağlıklı bir çocuğum var. Ama aşk yok, ruhumda bir şeyler eksik sanki, kendimi hep çok yalnız hissediyorum.” “Hangisi doğru? Mutsuz bir ilişkiyi sırf daha iyisini bulamam korkusuyla sürdürmek mi yoksa ilişkiyi bitirmek mi, aşkın peşinden gitmek mi alışkanlıkların esiri olmak mı?”
Ruhun hissettiği çoraklığı bazıları aşkla, bazıları parayla, bazıları alkolle, bazıları başarıyla yok etmeye çalışabilir. Hepimiz bu dünyada kendimizi tamamlanmış ve her yönden bütün hissetmek isteriz. Bunun için bazılarımız hayatları boyunca böyle anların durumların ya da kişilerin peşinde koşabilir. Eksik parçayı bulup ruhumuzu tamamlayabileceğimiz umudunu kaybetmeden denemeye devam ederiz. Gerçekte var olmayan bir parçayı bulma umuduyla didinip dururuz.
Aradığımız kayıp parçamızı bulabilir miyiz? Evet bulabiliriz ve resmin o tarafını doldurabiliriz. Ama hayat bizimle oyun oynarken kuralları en başından bellidir. Verdiği parçanın yerine bizden başka bir parça alır. Bu sefer resmin başka bir yerinde boşluk vardır. Oyunun kuralını anlamazsak hayatımız boyunca bu oyunu sürdürebiliriz. Kural basittir: “Hayat bize istediğimiz parçayı verse de başka bir parçayı geri alır.” Maddi dünyada ve yatay zeminde kalarak kendimizi hiçbir zaman tam ve bütün hissedemeyiz.
Hayattaki bazı eksiklerin çaresi var gibi görünür. Düzeninizi bırakıp aşkın peşine gidebilirsiniz. Bu seferde işleriniz kötü gitmeye başlayabilir ya da aşık olduğunuz adam sizi aldatabilir. Bunların da çaresi vardır. Aşık olduğunuz adamı bırakıp daha sadık bir sevgili bulabilir, daha çok çalışıp işlerinizi toparlayabilirsiniz.
Biz oyunun kuralını anlamayıp sürekli bir şeyleri değiştirebileceğimizi ve eksikliğimizin bir çaresi olduğu inancını sürdürdüğümüz sürece yeni şeyler deneyemeyeceğimiz bir noktaya gelmek kaçınılmazdır. Hayatta öyle kayıplar vardır ki ancak o kayıpları yaşadığımız zaman bu hayatta hiçbir zaman tam olamayacağımızı kabul ederiz, etmek zorunda kalırız.
Sonuçta; Bir şeyler yaparak, bir şeyler bularak değil, sadece var olanı geçmişi ve gelecek olasılıkları kabullendiğimizde hissettiğimiz sıkışmışlıktan kurtulabiliriz. Mevcut durumu ne kadar çabuk kabullenirsek hayat bizi o kadar rahat bırakır.
Psikolog Yazar Tülay KÖK
Gsm: 0 533 815 33 54