Bazılarımız tamamen kendileri dışında bir şeye, mesela eşine, çocuğuna, bir arkadaşa saplantılı şekilde odaklanır. Onlara ne istiyorsun diye sorduğumda diğerinin ne istediğini anlatmaya koyulur. Ne hissediyorsun diye sorduğumda diğerinin hislerini anlatmaya başlar. Kendinden değil kafasını taktığı kişiden bahsetmek ister sürekli. Enerjileri düşüktür, sinirleri bozuktur ve tükenmişlerdir. Bana kendilerini anlatamazlar çünkü ne istediklerini, ne hissettiklerini bilmiyorlardır. Takıntılı oldukları kişiyi idare etmeye çalışarak, ikna etmeye çalışarak, ona laf anlatmaya uğraşarak, bazen çok konuşarak bazen küsüp darılarak yıllarını harcamış olabilirler. Zihinleri endişeyle doludur.
Oysa bunların hepsi boşunadır. Sorunlarımızı çözmek için çok çabaladığımızı düşünürüz. Aslında öyle değildir. Gerçekten zor insanlarla yaşamak zorunda olabiliriz. Keşke böyle yapmasa dediğimiz şeyleri yapan insanlara maruz kalıyor olabiliriz. Ama daha sıkı tutunarak daha fazla asılarak ve çabalayarak hiç bir yere varamayacağız.
Kendimizi insanlardan değil ama onların sorunlarından ayırmayı öğrenebiliriz. En azından kızgınlık dışındaki hislerimizi keşfetmeye başlayarak, ne düşündüğümüzü kendimize sorarak, diğeriyle ilgili tahminlerimizi ve analizlerimizi bir kenara koyarak işe başlayabiliriz.