Size ait olduğu halde çabalamadan elde edemeyeceğiniz iki kavram: Nasip ve hak.
Nasiple başlayalım. “Nasipse ayağıma gelsin” diyebiliriz. Evet her şey nasip kısmet ve kimse kimsenin nasibini yiyemez. Ama yeterince çaba harcamazsam bana ayrılmış olan nasibi ben de yiyemeyebilirim. Nasibin ayrılmıştır ve senin kapına gönderilmiştir. Sen teslim almazsan geri gider, tıpkı eve gelen postalar gibi. Çabaladın ve olmuyorsa nasip değildir. Çabalamadın ve olmuyorsa nasip değilmiş diyerek kendini kandırıyor olabilirsin.
Hakkınız olan şeyler de öyledir. Bir şeyin senin hakkın olması demek, o hakka sahip çıkmasan da olur demek değildir. Hakkınızı korumanız gerekir. Mesela dinlenmeye, gezmeye, tatile, yalnız kalmaya, işyerinde yükselmeye hakkınız olabilir. Ama çoğu zaman kimse size :
“Sen biraz uyu, gece hiç uyumadın”
“Sen biraz dinlen”
“Sen biraz kafanı dinle”
“Çok yoruldun biraz ara ver, ayaklarını uzat”
“Git biraz arkadaşlarınla görüş, kafan dağılsın” demeyecektir.
Daha kötüsü “dinlenmeye ihtiyacım var yorgunum” dediğinizde ne yaptın ki yorulacak bile diyebilirler. Bütün bunlar ne zaman böyle olur? Siz kendinize kendi hakkınızı teslim etmediğinizde ve hakkınızı başkalarının iznine tabi gördüğünüzde. Kendi hakkını gerçekten gözeten ve kimsenin onayına ihtiyaç duymayan birine kimse bir şey diyemez. Ona “tabi sen hemen uyu, sen biraz rahatla” derler.
Onay bekliyor olduğumuzun bir işareti de “ben köle miyim, benim hiç dinlenmeye hakkım yok mu” diyerek öfkelenmektir. “Birinizde çıkıp demiyor ki sen çok yıprandın bir ucundan da biz tutalım” gibi suçlamalar sizi daha daha yalnız bırakır. Yorgun insan mesela tükenmiş görünür, aciz durur, yardıma muhtaçtır. Ama sinirli olup bağırıp çağırmak çevreye yardıma ihtiyacım var mesajı vermez. Ben mükemmelim ve siz beş para etmezsiniz mesajı verir.
Ama ne yazık ki hakkı yenmiş, çok fedakarlık etmiş, kendini başkaları için gereğinden fazla tüketmiş insanlar öfkelidir. Ve bu öfkeleri ihtiyaç duydukları ve hak ettikleri yardımı görmelerine engel olur.