Sıkıştımmm
Hayat bazen ağır gelir, hem de çok ağır. Peki bize ağırlık yapan nedir? Eşimiz mi, işimiz mi, arkadaşımız mı, annemiz mi, oturduğumuz ev mi?
Hayat ağırlaşmaya başladığında en yakınlarımızdan başlayan bir sorgulama içine gireriz. Bizi sıkıntıya sokan şeyi bulup, habis bir hücre gibi ondan kurtulmak isteriz. Sıkıntımızı paylaştığımız dostlarımız bize şöyle söyler:
“Madem bu ev seni bu kadar huzursuz ediyor, neden başka bir eve taşınmıyorsun”
“Bu iş seni bu kadar mutsuz ediyorsa neden işi bırakmıyorsun?
“Seni bu kadar üzen bu adamdan kurtulman lazım”
“Bu şehir seni boğuyor artık, daha sakin bir yere taşınmalısın”
Hatta uzmanlar bile, fazla düşünmeden, bu tip hatalı ve sonuçları çok vahim olabilecek önerilerde bulunur. Değiştirmemizi söylerler. Bizi üzen, yoran, canımızı sıkan ne varsa, atıp kurtulmamızı tavsiye ederler. Atmaya nereden mi başlayacağız? Elbette en yakınımızdakilerden; evliysek eşimizi, değilsek işimizi o da yoksa şehrimizi.
Şarkılar böyle söyler. “Yeni bir aşk, yeni bir iş, yine gülecek bir neden lazım, yeni bir hayat, gerisi bayat” diye sürüp giden eğlenceli şarkıda, bu sefer olmasa da bir sonraki sefere yeni şeyler deneyerek istediğimize kavuşacağımıza dair umut vardır. Şarkı, yeni bir aşk, yeni bir iş, yeni bir dokunuş ve yeni bir hayat denedikten sonra tam olarak ne olacağıyla ilgili bir şeyden bahsetmiyor haliyle. Sadece değiştirmek ve yeni şeyler denemek lazım olduğunu umutlu bir havayla anlatıyor.
Hayat denen bu oyunda, aynı düzlemde kalıp da sıkılmamak mümkün değildir. İnsanoğlu sıkılır. Aynı yerlerde ki -bu yerler dünyanın en güzel yerleri bile olsa- gezmekten, dünyanın en iyi dostlarına sahip olsa bile hep aynı insanları görmekten, çok sevdiği bir işi yapıyor olsa bile her gün aynı işi yapmaktan sıkılır. Sıkıntı hissetmek insanın doğasında vardır. Sahip olduğumuz her şey tatmin edilmiş bir arzu sonucu bize geçmiştir. Tüm arzular tatmin edildiğinde, en sonunda yatay düzlemde gidecek bir yer kalmaz. Can sıkıntımız yerini sıkışmışlık duygusuna bırakır.
Hayatı sadece yatay bir düzlem olarak algılayıp, hayatın üçüncü boyutunu gözden kaçırdığımızda, sıkışma duygusu kaçınılmaz olarak bizi bulur ve işte o zaman çözümsüz gibi görünen tarifsiz bir acı hissederiz. Üstelik, insanın kendisini sıkışmış hissetmesi için, çoğu zaman gerçek sorunlara da ihtiyacı yoktur. Bazen huzur bile insanı sıkabilir.
Dengeye oturmuş ve huzur içinde sürüp giden bir yaşam bizim içsel dengelerimizi bozabilir. Kurduğumuz ve yürüttüğümüz her türlü düzenin, sadece iyi gidiyor olması yeterli gelmez. Çünkü monotonluk ve rutin çoğumuz için, çok da pozitif anlamlar taşımaz, monotonluğa son vermek için bilinçsizce saçma sapan şeyler de yapabiliriz.
İnsan egosu bir şekilde hareket etmek ister, oysa ki ihtiyacı olan tek şey çoğu zaman kıpırdamadan durmaktır. Ama biz hareketsiz duramayız ve can sıkıntımızı gidermek için yeni eylemlere girişir, yeni kararlar alır, yeni bir şeylere sahip olmaya çalışırız. Mesela borç yapmamaya yemin edip, tam da borçsuz bir hayat sürmeye başlamışken, arabamızın eskidiğine kanaat edip yeni bir borç yapabilir, yıllardır oturup sığabildiğimiz evimizi artık sığamadığımızı düşünüp satabilir, uzatmak için çok uğraştığımız saçımızı bir gün gelip çok kırık var diye kestirebilir, emek verdiğimiz ve huzurla devam ilişkimizi artık bizi mutlu etmiyor diye bırakabiliriz.
Bir ağacın kökleri toprakta ilerlerken, önüne çıkan taş ve toprakla sıkışır. Ama ağaç alıp başını gitmez. Bulunduğu yerde sabittir. Kök salmaya ve önüne çıkan taş parçalarını geçip daha derinlere gitmek için mücadeleye devam eder. Kökleri toprağın derinlerine doğru ilerleyen ağacın, dalları ve yaprakları da gökyüzüne doğru yükselmeye başlamıştır.
Oysa bizler, hayat bizi çok bunalttığında ve varoluşun başka bir katına yükselmek istediğimizde ağırlıklarımızı atmamız gerektiğini düşünürüz. Oysa ki kurtulmak istediğimiz şeyler kök salmak ve toprakta sağlam durmak için en çok ihtiyaç duyduklarımızdır. Sanılanın aksine, yükselmemizi engelleyen, uğruna çaba ve emek harcayarak sahip olduğumuz şeyler değil, sahip olma fikriyle onlara yüklediğimiz anlamdır.
Psikolog Yazar Tülay KÖK
Gsm: 0 533 815 33 54